29 Nisan 2011 Cuma

ILIMLI İSLAM VE BOP

“Ilımlı İslam” şemsiyesi altında lanse edilen BOP projesi; bir dünya düzeninden diğerine sıçrarken kaçınılmaz olarak beliren kaosu batı adına düzenlemeye yönelik geliştirilmiş bir geçiş projesidir. Bu proje ABD kökenli olsa da Batı için kaybeden tarafa, doğu içinse kazanan tarafa geçişi gerçelliyor.

Batı medeniyeti tarafından türetilmiş “Ilımlı İslam” terimini İslam’ın yeni bir yorumuna ilişkin bakış açısı veya dayatma olarak algılamak doğru olmayacaktır. Ancak pratikte İslam’ın yeni bir uygulanış biçimi olarak vurgulandığı söylenebilir. Zira Ilımlı İslam; Materyalizmin üzerine kurulu olan kapitalist sistemle irtibatını koparmayan, böylelikle Batı’nın refahının sürdürebilmesine bu sisteme entegre olarak üs - temel sağlayan halkı müslüman yönetim odakları anlamına geliyor.

II. Dünya savaşı sonrasında, halkları İslam dinine inanan toplumların kabaca iki yönetim biçimi altında varlıklarını sürdüre gelmiş oldukları söylenebilir:

- Biri; Türkiye gibi ya kendiliğinden laik olmuş veya Mısır, Libya ve Cezayir gibi işgalci güçler tarafından dizayn edilerek laik edilmiş ama her iki halde de halkın kültürel bilinçaltı ile yönetim eliti arasındaki bağlar koparılmış ülkelerden oluşuyor.

- Diğeri ise; 1974 sonrasının İran’ı gibi radikalize olarak kapitalist ekonomik ve siyasi yapı ile bağlarını koparan ( gerektiğinde enerji kaynaklarının akışını sınırlamak da bu kapsamda ) ülkelerden oluşuyor. Bu sınıfın İslami olmayanlarına örnek olarak şimdilerde yıkılmış olan kominist rejimleri gösterebiliriz.

ABD, ilk gruba ait ülkelerin laik yönetim biçimlerinin, iletişim teknolojisindeki gelişmeler nedeniyle sürdürülemez hale geldiğinin bilincinde. Türkiye ise bu farkındalığa kendi kendine varan yegane örnek olarak, manevi bağlardan kopuk bir devlet vizyonunun sürdürülemeyeceğinin bilincine varmış bulunmakta. Bu bağlamda 1980 sonrası itibariyle hali hazırda kapitalist sisteme iyice entegre olan ve manevi değerlerini de 2000’li yıllardan itibaren yönetim vizyonuna ve bir ölçüde var oluş misyonuna yansıtan bir Türkiye’nin yukarıda yaptığımız Ilımlı İslam tanımına kendiliğinden uyduğu söylenebilir.

Kapitalist ekonomiden ayrı olmakla birlikte refah da sunan bir başka ekonomi paradigmasının gelişen İslam Ülkeleri tarafından geliştirilmesi yüzyıla ait bir zaman meselesidir. Bunun yapılabilmesi, öncesinde yeni bir medeniyet tasavvurunun geliştirilebilmesine de bağlıdır. Böyle yeni bir çerçeveye sıçrayabilmek için yeni odağın çekim merkezini ifade edecek medeniyet kütlesinin oluşturulabilmesi “büyük bir proje” veya “kendiliğinden oluştur” ve kaçınılmaz biçimde içinde bulunduğunuz güncel sistemin imkanlarından son raddede yararlanabilmemize bağlıdır. Zira diyalektik olarak antitezler, tezlerden türevlenir; içlerinde onlardan fonksiyonel bir iz taşırlar. Aksini savunmak, gelecek yeni düzenin farklı bir gezegenden bütün olarak inmesini beklemekle eşdeğerdir. Kısa vadede buna yakınsayan bir takım sonuçlar İslam ülkelerinin veya Türk İslam Ülkelerinin kendi aralarında kuracakları büyük bir birlik ile mümkün olabilir. Bu olasılığın da önünde zamana ait engeller bulunmaktadır.

Türkiye’nin neo-Osmanlı dış politikası, eski laik yönetim vizyonunun halkın İslami ve kadim kültürüne ait değerleri ile barışmak adına değişime uğradığının kanıtıdır ve sonuçları örneğin; İslam ülkeleri ile daha büyük ölçekte dış ticaret yapılarak alınmaya başlanmıştır. Ancak kapitalist dünya düzeninden kopuk olmayan bir İslam anlayışının söz sahibi olduğu bu yaklaşımda Türkiye, ilgili İslam coğrafyalarında batı ülkeleri ile aynı global çerçevede rekabet etme isteğindedir. Bu bakımdan Türkiye siyasi kontrol mekanizmaları ile ilgili ülkelere yaklaşmadığı takdirde ABD ve İsrail cephesi için ekonomik yayılımı kabul edilebilir olacaktır. Hatta Türkiye kapitalist sistemle bağlarını koparmadığı sürece tüm Hearthland ve çevresini hakimiyeti altına alacak olsa, bu batı için ölümcül sonuçlar doğurmayabilir. Meğerki global paradigma değişip Batı yarışa sıfırdan başlayacağı yeni bir konjunktür ile karşı karşıya kalmasın, yada ekonomik güç İslam’a ait manevi değerler destekli bir ideoloji ile batının refahı aleyhine işlemesin.

Bu bakımdan Ilımlı İslam yavaş yavaş kaybeden Batı ile yükselen İslam coğrafyaları arasında gerçekleşebilecek sessiz bir anlaşma sayılabilir. Zira Ilımlı İslam adı verilen ve BOP projesi ile İslam ülkelerine sunulan bu yönetsel vizyon, batının radikalize olmayan, kendini kapitalist dünyaya kapamayan, batının kuralları ile oynamaya devam eden geri kalmış İslam coğrafyasına, daha dingin ve refah vadeden bir düzene geçme noktasında kaos içermeyen bir süreci yine batının yardımı ile vaad etmektedir. Bununla birlikte bu değişim - biz içinde yer almaz isek – değişen Arap toplumlarını bundan önce olduklarından daha kaotik süreçlerin içine itme eğilimindedir. Nitekim batı BOP ile çok az şey vermekte ve yine çok şey almaktadır. Bu eşitsizlik ancak ilgili İslam ülkelerinin milli ve manevi değerlere sahip entelijansiyalarının varlığı ile bozulabilir. Milli veya kültürel değerlerine sahip çıkabilecek nitelikli azınlığa sahip olmayan bu devletler ilgili değişimin sunduğu imkanlardan yararlanamayacaklardır. Bu entelijansiya yalnızca Türkiye’de, bir ölçüde de İran’da mevcuttur. Arap ve Orta Asya menşeili gençlerin TC üniversitelerine sınavsız giriş yapmalarına ilişkin proje bu çerçevede değerlendirilmelidir. Ancak İslam ülkelerinin değişimlerinde daha özgün ve batı referanslı olmayan süreçlerin oluşabilmesi için adı geçen iki ülkenin katkıları meyvelerini geç verecektir. 2010’lu yıllarda 20’li yaşlarının başlarında olan kuşak 2030’lu yıllarda Türkiye merkezli büyük bir ağın yaratıcısı olabilirler.

Bu değişimin batı açısından getirisi; sürdürülemeyen “anti-demokratik laik” sistemin yerine ikame olabilecek bir “anti-demokratik İslami” sistemin, “demokratik-İslami” bir sisteme savrulmuş olması olacaktır. Kendi paradigmasını bölgeye dayatma noktasında veya bölge ülkelerinin kendi siyasi ve ekonomik bağımsızlıklarını gerçekleştirmeleri için onlara bir entelijansiya yetiştirme noktasında zamana dair ciddi eksiklikleri olan Türkiye BOP projesini bir manivela gibi kullanma imkanına sahiptir. Böyle bir safhaya geçiş yapmak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda gösterilen olağanüstü başarıya yakın bir başarıyı her ilgili ülkede teker teker göstermekten onlarca defa daha olası ve kolaydır.

Bu bakımlardan BOP projesine - haklı olarak - itiraz edenler; bu proje bağlamında kendi kültüründen ve insanından kopuk yönetim elitleri tarafından yönetilmeye zorlanmış tüm Orta Doğu ve Kuzey Afrika coğrafyasının bu halden yavaş yavaş çıkacağını ve bu değişimin ekonomik ve siyasi gelişimi tetikleyebileceğini de takdir etmelidir. Yine haklı olarak BOP projesinin Arap isyanlarında gözlendiği üzere getirdiği ve getireceği yıkım, gözyaşı ve sömürünün kabul edilemezliğine dayanarak Türkiye’nin bu proje içerisinde yer almaması gerektiğini savunanlar ( bir piyon olarak yer almamalıdır ), Arap isyanlarının getireceği yönetsel değişiklikler öncesinde daha katı biçimde Batı’nın ve diktatörlüğün pençesi altında kıvranan bu insanları bu gelişmeler yaşanmadan önce, gerçek anlamda neden özgürleştiremediğimizin cevabını da vermelidirler.

Ölümüne dair bir takım öngörüler bulunmakla birlikte, Kapitalizmin önüne çıkan krizleri büyük bir esneklikle geride bıraktığı ve bu yüzyıla ait bir süre boyunca hakim kalacağı düşünülebilir. Hiçbir zaman kapitalizmin iyi bir uygulayıcısı olamayacak olan Müslümanların bu sondan önce muadil bir sistemin yaratıcıları olarak harekete geçeceğine inanıyorum.

Mustafa Emre Çağlar

01.02.2011